Hükümetin milleti, bir suç örgütü elebaşının açıklamalarına mahkum ettiğini ifade eden Öztrak, “Enis Berberoğlu davasıyla ilgili dosyanın üzerindeki gizlilik kararını derhal kaldırın. Kaldırın da gerçeklerin ne olduğunu milletimiz bir görsün” dedi.
TÜİK tarafından açıklanan yılın ilk üç ayına ait büyüme rakamlarını da değerlendiren Öztrak, “Bu yılın ilk üç ayı ile geçen yılın aynı dönemi arasında, gerçekten işsiz olan yurttaşlarımızın sayısı, 2 milyon 520 bin kişi artmış, 10 milyonun üzerinde vatandaşımız işsiz. Ama ekonomi bu dönemde yüzde 7 büyümüş. Rakamlara bakınca da durum, Erzurumlu esnafın fıkrasına benziyor. Rakamlara bakıyorsunuz hac farz olmuş. Ama cüzdana bakıyorsunuz, zekata muhtaç” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken, bu hafta sonu Ağrı’da süren bölücü terörle mücadele operasyonunda şehit olan Jandarma Uzman Çavuşumuz Hüseyin Keleş’e Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün toplantı gündemimizde, hükümetin yönetemediği “buhran”, ve bu buhranı aşmak için yapılacaklar vardı. Dün Anadolu Efes basketbolda, Avrupa Ligi’nde, Barcelona’yı yenerek şampiyon oldu. Sporcularımızı, teknik ve idari heyeti, hepimizi gururlandıran bu büyük başarıları nedeniyle kutluyoruz.
ATATÜRK’E DEVLET RİCALİNİN ÖNÜNDE HAKARET EDİLDİ
Hafta sonu, İstanbul’un fethinin 568. yıl dönümünü kutladık. İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet Han aldı. Emperyalistlerin işgalinden de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurtardı. Biz her iki atamızla da gurur duyuyoruz. Her ikisini de rahmetle, sevgiyle, saygıyla anıyoruz. Ama dün Ayasofya Camii’nde devlet ricalinin önünde, bir defa daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okunmasını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Kibir, şımarıklık, hazımsızlık ve yalan kutsal mekan Ayasofya’yı adeta mesken tutmaya başladı. Bir emekli imam bu defa, Atatürk’e lanet okumaya cüret etti. O sözleri söylediği Ayasofya’yı, İstanbul’u, Rize’yi ve tüm memleketi emperyalistlerin işgalinden kurtaranın, onların çizmelerinin altından kurtaranın Mustafa Kemal Atatürk olduğunu unuttu cehaletini sergiledi.
İMAMIN YAPTIĞI SUÇTUR
İmamın yaptığı suçtur, büyük büyük bir rezalettir. Ama buna, orada oturan devlet ricalinin sessiz kalması da çok daha büyük bir rezalettir. Tarihini bilmeyen kendini bilmez. Bu imam müsveddesine ve ona sessiz kalan devlet ricaline soruyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, bugün Ayasofya’da, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de ecdadın mukaddes emanetleri üzerinde, hak iddia edebilir miydiniz? Bu camilerimizde Kuran-ı Kerim tilaveti icra edebilir miydiniz? Aklı, izanı ve azcık vicdanı olan bunun cevabını bilir. Bugün Kudüs’te, Mescidi Aksa’da yaşananlara bir bakın. Bu topraklarda bugün böyle bir zül yaşamıyorsak, bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz.
AZİZ MİLLETİMİZ BU GAFİLLERİ EZİP GEÇER
Tarihi, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen, meczuplardan öğrenenler, elbette milletinin tarihine de, milli mücadeleye de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de, bu devletin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de böyle eğri bakar. Ama şunu herkes bilsin. Aziz milletimizin vicdanı çok güçlüdür. Tüm bu eğrileri, hain ve gafilleri mahkûm eder. Ezip geçer. Tarihimizde “Kuvayımilliyecilerin katli vaciptir” diye, fetva veren Sarayın Şeyhülislamı Dürrizade varsa, o fetvayı yırtıp atan, “Her kim ki Mustafa Kemal ve Kuvayımilliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, bilin ki onların damarlarında kâfir kanı akar” diyen, milletin kahramanı, Sütçü İmam da vardır.
REZALETE ÇOCUKLARINI, TORUNLARINI DEKOR YAPANA DA YAZIKLAR OLSUN
Kininin, nefretinin esiri olmuş, zavallı bir zihniyete, bu ülkenin çocuklarının tertemiz zihinlerinin emanet edilmesi de ayrı bir ibret vesilesidir. Nasıl emanet edebiliyorsunuz? Milletimiz o gün o camide olan devlet ricalinin nasıl sustuğunu gördü. Bu rezalete, çocuklarının, torunlarının dekor edilmesine göz yuman, buna da sessiz kalanlara yazıklar olsun. Ne güzel demiş Yunus Emre; “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.” Hak, hukuk tanımayan, izan yoksunu bu kibre düşmüşlere, milletimiz elbette hakkını helal etmeyecektir.
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUK, SAVCILAR HAREKETE GEÇMELİ
Grup başkanvekilimiz bu şahıs hakkında, suç duyurusunda bulunmuştur. Ayrıca bizim burada yaptığımız konuşma üzerine savcılar böyle bir suçla ilgili olarak resen harekete geçmelidir. Son olarak bu konuda şunu söyleyeyim; bu olup bitene sessiz kalanlara, gizli gizli alkış tutanlara, milleti bölenleri ve bundan siyasi medet umanlara, milletimizin notunu verdiğini; ve bunlara önce seçim sandığına, ardından da tarihin çöplüğüne gömeceğinden en ufak bir tereddüdümüzde yoktur.
MARMARA DENİZİ DE İSYAN EDİYOR
İstanbul Fatihi Sultan Mehmet Han, “Ormanlarımdan bir dal kesenin, başını keserim” buyurmuş. Atalarımız, “Yaş kesen, baş keser” demiş. İstanbul, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle: “Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeğidir.” İstanbul’u çeyrek asır yönetenler, tarihi yarımadanın siluetini bile, rant için katletmişlerdir. Milletimizin göz bebeğine acımadan ihanet etmişlerdir. Sonrada bunu utanmadan itiraf etmişlerdir. Şimdi bugün Marmara Denizi de, bu acımasız ihanete artık isyan etmektedir. Müsilaj, yani deniz salyası, tüm Marmara’yı kaplamıştır. Marmara bütün gücüyle, “Artık yeter!” diye feryat etmektedir. Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç, bu konuda, bugün Merkez Yönetim Kurulumuza çözüm önerileri raporu sundu ve çözüm önerilerini sundu. Şimdi bunu da en kısa sürede kamuoyuna da açıklayacak.
KANAL İSTANBUL BÖLGENİN İDAM FERMANIDIR
Dünyada tamamı tek bir ülkeye ait nadir denizlerden biri, Marmara’yı bitiriyoruz. “Kendi denizinizi koruyamadınız, diğer denizlerde nasıl hak iddia ediyorsunuz” diyenlerin eline, bunu yaparak koz veriyoruz. “İstanbul’a ihanet ettik” diyenler, Marmara’nın feryadını duymak yerine, ihanet sürecine hız veriyorlar. Hafta sonu esnafımız kulak kesilmiş, 1 Haziran sonrasında nasıl bir açılma olacağını duymayı bekliyor kendini ona göre ayarlayacak. Ama bunlar Kanal İstanbul projesine, Haziran sonunda kazma vuracaklarını açıklıyorlar. Bu proje, Marmara Denizi’nin ve bölgenin idam fermanıdır. Kanal, Trakya’yı Anadolu’dan koparma, ülkeyi bölme projesidir. Talan İstanbul projesidir. Bu projenin ekolojik, stratejik, ekonomik, siyasi, askeri, hiçbir sonucu doğru düzgün değerlendirilmemiştir.
DOĞANIN YEŞİLİNİ, DOLARIN YEŞİLİNE FEDA ETTİLER
Devlet akılla ve bilimle yönetilir. Ama Erdoğan Şahsım Hükümetinin devleti yönetmek gibi bir derdi yoktur. Şehit kanlarıyla sulanmış vatan topraklarımızı, talan edilecek kupon arazi, Beytülmali ise ganimet olarak görmektedirler. Doların yeşili için, doğanın yeşilini feda etmeyi göze almışlardır. İşte bu hastalıklı zihniyet yüzünden, devlet krizi her gün daha da derinleşmektedir. Şimdi giderayak, beş müteahhidi, buralarda arazi kapatmış yandaşlarını ve Katarlı dostlarını daha da zengin etmek için, ülkeyi bir defa daha gırtlağına kadar borca batırmaya hazırlanıyorlar. Kendi rant sevdalarının bedelini, çocuklarımıza, torunlarımıza ödetecekler.
CHP İKTİDARINDA BU PROJEYE TEK KURUŞ ÇALIŞMAZ
Milletimiz bunların ekonomiyi, devleti ve pandemiyi yönetememesinin faturası altında zaten yeterince ezildi. Erdoğan Şahsım Hükümetini ve bu projeye mali destek verecekleri şimdiden uyarıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, Kanal İstanbul’a tek kuruş çalıştırmayacağız. İmzalanan sözleşmeler de, Yargıya, hatta gerekirse, uluslararası tahkime götürülecek. Bunu şimdiden herkes bilsin, ayağını da ona göre denk alsın.
MİLLETİ SUÇ ÖRGÜTÜ ELEBAŞININ TEFRİKALARIYLA BAŞBAŞA BIRAKTILAR
Devlet krizi, her gün derinleşiyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti’ni açıkça destekleyen, Erdoğan’a karşı çıkanları alenen tehdit eden, hükümetin polis koruması bile verdiği, bir organize suç örgütü elebaşı, bir aydır tefrika halinde, bir takım kirli ilişkileri ifşa ediyor. Kendi ilişkilerini de itiraf ediyor. Millete hesap vermekten kaçan, bağımsız medyayı yok eden Erdoğan Şahsım Hükümeti, sonunda gerçeği arayan milleti, bir suç örgütü elebaşının tefrikalarıyla baş başa bırakma noktasına geldi. Milletin haber alma özgürlüğüne darbe yapmak Erdoğan’a şimdi çok pahalıya mal oluyor. Dün bu suç örgütü elebaşı bir defa daha kendini ihbar etti. Suriye’ye giden silahların, Bayır-Bucak Türkmenlerine gönderilmediğini, El Nusra’ya gittiğini itiraf etti. Daha önce de bir MHP milletvekili, Tuğrul Türkeş, “Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmiyordu” demişti.
BERBEROĞLU DAVASINDA GİZLİLİK KARARINI KALDIRIN, MİLLET GERÇEKLERİ GÖRSÜN
Bizim Suriye’ye silah gönderme meselesini bir suç örgütü elebaşının ağzından dinleme ihtiyacımız yok. Bu hususlar, ülkemizde çok iyi bilinen hususlar ve bu husus Türkiye’de çok da mağdur yarattı. Bunlardan biri de, bizim değerli arkadaşımız Enis Berberoğlu’. Haksız, hukuksuz bir şekilde MİT TIR’ları davasıyla ilişkilendirilerek arkadaşımız hapse atıldı. Sayın Genel Başkanımız buna ve ülkedeki tüm haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüdü. Ardından Enis Berberoğlu mahkemede aklandı. Yeniden milletvekili seçildi. Meclis’e girdi. Ama yönetim bu konunun ortaya çıkmasından o kadar rahatsızdı ki, Berberoğlu’nun milletvekilliğini düşürmek için, olmadık yargı kumpasları kurdurdu. Meclis Başkanı, milletvekilinin hukukuna sahip çıkamadı. Erdoğan’ın vesayeti altındaki mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına bile direndiler. Ama sonunda hak yerini buldu, arkadaşımız Meclis’e döndü. Biz buradan bir kere daha çağrıda bulunuyoruz: Milleti suç örgütü elebaşının açıklamalarına mahkum etmeyin. Enis Berberoğlu davasıyla ilgili dosyanın üzerindeki gizlilik kararını derhal kaldırın. Kaldırın da gerçeklerin ne olduğunu milletimiz bir görsün.
BU KAFAYLA MİLLET DAHA ÇOK BEDEL ÖDER
Erdoğan Şahsım Hükümetinin bir zamanlar beraber yol yürüdüğü, bu suç örgütü elebaşı, “Beni bu silah kaçakçılığı işinde de kullandılar” diyor. “Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız” diyen, bir dönem Erdoğan’a danışmanlık da yapan, devletin resmi güvenlik toplantılarına katılan, bir general emeklisinin başında olduğu SADAT şirketinin, bu işlerde aracılık yaptığını iddia ediyor. Tabi bu sözlerden sonra bu sorumlulara; “Mehdiye ortam hazırlamak için mi Suriye’de bulundunuz?” diye, soracak bir savcı Türkiye’de yok… Firma da gönül rahatlığıyla iddiaları reddediyor. Suriye’deki iç savaş, Türkiye’yi ne yazık ki çok yordu. “Emevi Camii’nde namaz kılma” hülyası, yanlış kararlar, yanlış politikalar ülkemize çok büyük bedeller ödetti. Devlet akılla ve adaletle yönetilmezse, liyakatsizlik ve beceriksizlikte ısrar edilirse, bu kafayla gidilirse, ne yazık ki milletimiz bedel ödemeye de maalesef devam edecek.
FİNLANDİYA 300 AVRONUN PEŞİNDE, BİZ 128 MİLYAR DOLARIN
Devletin tüm kurumları Saray vesayeti altında adeta bir ciddi çöküş yaşanıyor. Yılların birikimiyle, tecrübesiyle yükselen kurumlarımız, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin elinde, hak ile yeksan oluyor. Bunların başında da bir itibar kurumu olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası geliyor… Önce Merkez Bankası’nda milletin kefen parası olan ihtiyat akçesine çöktüler. Yine Merkez Bankası’nın eline, enflasyonla mücadelede, siyasetçinin müdahalesi olmadan bağımsız bir şekilde kullan diye yasayla verilen döviz rezervlerini, bir protokolle siyasetçilerin elinde oyuncak ettiler. Rezervler suyunu çekti. Finlandiya’da, Başbakanlık konutunda 300 Avro ödenen kahvaltı soruşturma konusu oluyor. Finlandiya halkı “300 Avro nerede?” diye soruyor. Bizde milletimiz adına, “128 milyar dolar nerede?” diye soruyoruz. Mahkemeler afişlerimizi toplatıyor. Araştırma önergeleri veriyoruz, AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddediliyor. Finlandiya’da kişi başına düşen gelir 48 bin 981 dolar. Türkiye’de ise 8 bin 599 dolar. Bir Finlandiyalı, 6 Türk’ün gelirine sahip. Finlandiya, 300 Avronun hesabını sorduğu için, bugün dünyanın en zengin ülkelerinden biri... Ama buradan bir kez daha söz veriyoruz. Bugün değilse yarın, bu ülkede de, 128 milyar doların hesabı mutlaka sorulacak.
MERKEZ BANKASI’NIN ANKARA’DA OLMASI AKLIN İCABI
Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin işbaşına gelmesinden bu yana üç yıl geçti. Üç yılda dört Merkez Bankası başkanı gördük. Gece yarısı kararnameleriyle görevden alınan başkan yardımcıları gördük. Geçen Perşembe günüde, Genel Müdürlüklerinden Birim Müdürlüklerine, orta ve alt kademelerde yüze yakın yönetici yine bir gece yarısı operasyonuyla görevden alındı. Geçmişte ülkenin en yetenekli gençleri sınavla bu kuruma alınıyordu. Kurumsal kapasite yıllar içinde damla damla birikmişti. Ama Erdoğan Şahsım Hükümeti, son üç yılda bu kurumu darmadağın etti. Banka’nın bazı birimlerini İstanbul’a taşıdılar. Şimdi Banka’nın kalan birimlerini de İstanbul’a taşıyacaklarmış. Anlaşılan görevden almak yetmedi, şimdi de personele mobing uygulayacaklar. Ya İstanbul’a gidersin ya da işten ayrılırsın. Merkez Bankası, ekonomi politikalarının uygulanmasında, önemli bir aktördür. Banka’nın Ankara’da ekonomi yönetimiyle birlikte olması, aklın icabıdır. Bu kurumu parçalamak, personelini oradan oraya savurmak… hele bugünde, kasayı boşaltmışsınız, dışarıdan bir ters rüzgar estiğinde ortalık altüst oluyor. Türk lirası 8,5 liranın üstüne çıkmış dolar karşısındaki değeri. Yani bunu yapmak hangi akla, hangi izana sığıyor?
FİNANS MERKEZİ YASAYLA DEĞİL GÜVENLE OLUR
Hazine ve Maliye Bakanı, İstanbul Finans Merkezi’yle ilgili olarak “Kanun teklifi hazırladık, en kısa sürede Meclis’e sunacağız” demiş. Güler misin, ağlar mısın? Hukuk devletini bıraktık, artık kanun devleti olduğumuz bile tartışmalı haldeyken, dokuz ayda bir Merkez Bankası başkanı değiştiren bir hükümet işbaşındayken, 128 milyar doları yok yere buharlaştırıp hesabını vermeyen bir ekonomi yönetimi varken, Allah aşkına, İstanbul nasıl Finans Merkezi olacak? Finans Merkezi olmak için gereken yasa çıkarmak ve bina yapmak değildir. Yasayla finans merkezi olunmaz, finans merkezi güvenle olunur.
İNSANI GÜLDÜRMEYİN
Bu Hükümet güveni bitirmiş, iş bildiği varsayılan bakanları bile, ipin ucunu kaçırmış vaziyette. Erdoğan bu ucube rejimi pazarlarken ne diyordu? “Hükümetin hazırladığı tasarılarla yürüyen yasama faaliyetleri, artık tamamen milletvekillerinin uhdesine geçiyor.” Güzel. Şimdi kendi bakanı çıkıyor, kanun tekliflerini Saray’da hazırlayacaklarını ve milletvekillerinin eline tutuşturacaklarını itiraf ediyor. Bu zihniyetle mi İstanbul Finans Merkezi olacak? İnsanı güldürmeyin...
BUNLAR VARKEN DIŞ MİHRAK ARAMAYA GEREK YOK
Bu gayri ciddiliklerin bedelini, hep milletimiz ödüyor. AK Partili belediyeler gri pasaportla insan kaçırıyor. Faturayı milletimiz ödüyor. Almanya’ya şimdi gri ve yeşil pasaport sahiplerinden, ilave evrakla ancak girilebiliyor. Tedbirler sıkılaştırılıyor. Pasaport bir devletin namusudur. Kendi pasaportuna sahip çıkamayan bir hükümet, başka neye sahip çıkacak? Böyle bir hükümetin elinde, ülkeye komplo kuracak dış mihrak aramaya hiç gerek yok. Bunlar bu ülkeye, hiçbir dış mihrakın veremeyeceği zararı tek başlarına zaten veriyorlar.
RAKAMA BAKIYORSUN HAC FARZ OLMUŞ, CÜZDANA BAKIYORSUN ZEKATA MUHTAÇ
Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin açıkladığı verilere yönelik ciddi şüpheler var. İnsanlar artık ne pandemi, ne işsizlik, ne enflasyon rakamlarına güveniyor. Çünkü yaşadıkları gerçek ile resmi veriler arasındaki makas her geçen gün biraz daha açılıyor. Bugün 2021 yılının ilk üç ayına ait milli gelir ve büyüme rakamlarını açıkladılar. Her şeyden önce; yani bir kere her şeyden önce şunu söyleyeyim sene 2021. TÜİK’in internet sitesinden veri indirmek, deveye hendek atlatmaktan hala çok daha zor… Rakamlara bakınca da durum, Erzurumlu esnafın fıkrasına benziyor. Rakamlara bakıyorsunuz “hac farz olmuş.” Ama cüzdana bakıyorsunuz, cüzdan “zekâta muhtaç.” Bu yılın ilk üç ayı ile geçen yılın aynı dönemi arasında, gerçekten işsiz olan yurttaşlarımızın sayısı, 2 milyon 520 bin kişi artmış, 10 milyonun üzerinde vatandaşımız işsiz. Ama ekonomi bu dönemde yüzde 7 büyümüş. Büyüme rakamlarında, gerçekten izaha muhtaç gelişmeler var. İlk çeyrekte büyümenin yüzde 47’si hizmetler sektöründen gelmiş böyle diyor TÜİK. Ama yine aynı dönemde, hizmetler sektöründe çalışanların sayısı 322 bin kişi düşmüş. Yani o zaman bu büyüme yani bu katma değer nasıl yaratılmış? Bu sorunun cevabını merak ediyoruz.
BÜYÜME SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL
Bu arada büyümenin ivmesi de durmuş. Mevsim ve takvim etkisinden arınmış büyüme, bir önceki çeyrekle aynı seviyede kalmış. İlk üç aylarda, üçer yıllık hareketli ortalamalar alarak büyümeye baktığımızda ise, 2021’in birinci üç ayında ortalama büyüme yüzde 3’e kadar düşmüş. 2018’den bu yana bu sürekli düşüyor. Yine ilk çeyrekte büyüme çalışana değil, zengine yaramış. Geçtiğimiz yılın ilk üç ayında emekçilerimiz, milli gelirden yüzde 39 pay alırken, bu yılın aynı çeyreğinde bu pay yüzde 35,5’e düşmüş. Pandemi gelir dağılımını bozmuş. Bunda kayda değer bir doğrudan destek verilmemesinin bütçeden payı çok yüksek… Bu büyümenin sürdürülebilir olmadığı her bakımdan belli. Bir kere önce bunun arkasında, krediyle şişirilen bir iç talep var. Yine diğer taraftan bu krediyle şişirmeyi sürdürebilmek mümkün değil. Nitekim zaten bugünlerde durmuş vaziyette. Bankada dövizi olanın, otomobili ve evi olanın serveti artışmış neden? Çünkü değeri artmış. Yani yine bu büyümenin arkasında bir servet etkisi de var. Bunun da devam etmesi çok zor.
TÜİK’İN RAKAMLARI İLE SOKAĞIN GERÇEĞİ FARKLI
İşte bu nedenle milli gelir büyürken milletin kahir ekseriyeti bunu hissetmiyor. Özellikle gençlerimiz, artık geleceğe ümitle bakamıyor. Sakarya’da 21 yaşındaki Tuğrul Erüklü, geçtiğimiz hafta içimizi yaktı. Arkasında bıraktığı bir notta, “Geleceğe dair umudum yok, hayalim yok” dedi. Sadece bu yılın ilk 5 ayında, 150’den fazla vatandaşımız, geçim sıkıntısı nedeniyle yaşamına son vermiş. Türkiye’de antidepresan kullanımı sürekli artıyor. Gencecik evlatlarımız, milyonlarca kutu antidepresanı leblebi gibi yutuyor. Bu ülkede büyüme varsa, gelir artıyorsa, her yer güllük gülistanlıksa, bu insanlar acaba neden depresyona giriyor? Neden bu ilaçları kullanıyorlar? İnsanlarımız neden umutsuzluktan yaşamlarına kıyıyorlar? Ne yazık ki TÜİK’in rakamlarıyla, sokağın gerçekleri birbirinden çok farklı...
HERKES DERTLİ, HERKES PERİŞAN
Hayat pahalılığı tencereyi boşaltıyor. Milletin mutfağını yangın yerine çeviriyor. Bin bir emekle yetiştirdiği ürünü para etmeyen Adanalı çiftçi, karpuzunu yere çalıyor. 41 il kuraklıktan kırılıyor. Az önce gelen bir habere göre Konya'da kendilerine su verilmediğini iddia eden çiftçilerimiz Konya–Adana kara yolunu trafiğe kapatmış. Çiftçilerimiz acilen tüm bankalara olan borçlarının, faizsiz olarak yeniden yapılandırılmasını bekliyor. Sanayici girdi ve finansman maliyetlerine artık sesini yükseltiyor. Müteahhitler de sadece bir yılda yüzde 150 zam gören, demir fiyatlarına çare bekliyor. Yani bu ne biçim bir düzendir dolarla iş yapan müteahhit abat ediliyor, ama Türk Lirasına güvenip Türk Lirasıyla iş yapan bir müteahhit perişan ediliyor. Taahhüt sektöründe dolardaki artış nedeniyle zor duruma düşenler için bir düzenlemenin acilen yapılması gerekiyor. Herkes dertli, herkes perişan. Bu zaten ekonomik güven endekslerine de, azalan güven olarak yansıyor.
KAZMAYI KANAL’A DEĞİL ESNAFIN BELİNE VURDULAR
Yarın Haziran’ın ilk günü, tam kapanmanın üzerinden iki hafta geçti. Artık yeni bir açılma dönemi bekleniyor. Ama açılma nasıl olacak ben buraya inene kadar hala belli değildi. Hafta sonu “Haziran’da Kanal İstanbul’a kazma vuracağız” diyenler esnaf için belirsizliği ortadan kaldıracak tedbirleri ve takvimi hala açıklamıyorlar. Esnaf nefes alamıyor. “Kanal İstanbul’a kazma vuracağız” diyenler, asıl kazmayı, esnafın beline beline vurmaya devam ediyor. Hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması bitecek mi? Müşteri nerede, nasıl kabul edilecek? Dükkâna müşteri kabul edilecekse sınırlamalar ne olacak? Belirsizlik hala sürüyor. Ha deyince dükkân açılmıyor. Çalışanı var, malzeme tedariki var, ciddi bir hazırlık süresi var… Ama şu saat olmuş, ülkenin esnafı, hala Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin keyfini bekliyor. Diğer taraftan yeme içme sektöründeki STK’lar, yarın tam açılma olsa bile, kepenk kapatan dükkânların üçte birinin bundan sonra kepenklerini açmasının zor olduğunu ifade ediyor.
MİLLET LAF DEĞİL, DERLİ TOPLU BİR TAKVİM BEKLİYOR
Aşılamada da sorunlar devam ediyor. Bakan rakam yağdırıyor. Ama ortada hala aşı yok. Özellikle Sinovac aşısında randevu sorunlarının devam ettiği haberleri geliyor. 2021’in ilk 5 ayı geçti. Türkiye hala, derli toplu bir aşı takvimi, derli toplu bir açılma takvimi ve tüm bu süreçte esnafını, çiftçisini, emekçisini, iş dünyasını ayakta tutacak derli toplu tedbirleri içeren bir destek programını bekliyor.
ZULÜM DÜZENİNİN VAKTİ DOLDU
Büyük Selçuklu Veziri Nizamü’l Mülk “Bir memlekette yönetenler, kötü gidişe karşı tedbir almıyorsa, bunun iki anlamı olabilir” diyor. Birincisi, hükümettekiler olan bitenden haberdar değildir. Haberdar değilse, bu “ahmaklıktır, aymazlıktır, cehaletin karasıdır” diyor. İkinci ihtimal de hükümettekilerin olan bitenden haberdar olmasına rağmen tedbir almamayı tercih etmesidir diyor. O zaman hükümet edenler, “Zulme rıza gösteren zalimlerden” demektir diyor. Ve Nizamü’l Mülk sözlerini şöyle bağlıyor: “Saltanat küfür ile belki devam bulur amma; zulüm ve gaddarlıkla asla paydâr olmaz…” Erdoğan’ın zulüm düzenin artık vakti doldu. Şapkasını önüne koyması, Cumhurbaşkanı koltuğunda oturmakta ısrar ettiği her günün milletin zararına olduğunu görmesi, o koltukta daha fazla oturamayacağını idrak etmesi, sandığı milletin önüne getirmesi ve biran önce evine gidip, dinlenmeye çekilmesi gerekiyor.
BİZ HAZIRIZ, MİLLETTEN KORMA ERDOĞAN
Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siyaseti kötülüklerden arındırmaya hazırız. Küslükleri giderip bir olmaya hazırız. Bir birimizi anlamak için hoşgörüyle ve şefkatle kucaklaşmaya hazırız. Yol bulmak kolay, gönül bulmaya hazırız. Ve yine diyoruz ki; vakit tamam! Seçim zamanıdır bu zaman… Sandıktan kaçma, milletten korkma Erdoğan.
Yorum Yazın