AYET-İ KERİME
Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin. (İsra Suresi / 37. Ayet)
HADİS-İ ŞERİF
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kuvvetli kimse, (güreşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir." (Buhârî, Edeb, 76)
İÇ DÜNYAMIZDAKİ MANEVİ HASTALIKLAR
Yüce Allah (c.c) insanı en güzel suret ve fıtrat üzerine yaratmıştır. İnsanlığa gönderilen bütün semavi dinler ve yüce dinimiz İslam, bu temiz fıtratı korumayı hedeflemektedir. İslam dini insanın dünya ve ahiret huzuruna ulaşabilmesi için çeşitli kurallar koymuştur. Bu kurallardan bazıları kişinin Allah Tealâ ile olan ilişkisini iman ve ibadet düzeyinde düzenlerken; insanlarla ve diğer tüm çevresiyle olan ilişkisini de belirli kurallar çerçevesinde düzenlemiştir. Ayrıca kişinin kendi benliğini kontrol etmesini; kendisini ve çevresini yıpratacak davranış ve düşüncelerden arınmasını da öğütlemektedir. Bu bağlamda riya (gösteriş), kibir (büyüklük taslamak), haset (kıskançlık) ve öfke gibi düşünceler ve bunların dışavurumu olan davranışlar dinimizce yasaklanmıştır. “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez” (Nisa/36) ayeti kerimesinde Yüce Allah, insanın yakın ve uzak çevresiyle iyi ilişkiler kurmasını, iyilik yapmasını öğütlerken; kendisini diğer insanlardan üstün görerek kibirlenen kimseleri sevmeyeceğini beyan etmektedir. Resûlüllah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olan hiç kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan hiç kimse de cennete giremez.” (Müslim, Îmân, 148) buyurarak büyüklenmenin tehlikeli boyutlarını haber vermektedir. Gazâlî'ye göre, kibir Allah'a, peygamberlere ve diğer insanlara karşı yapılır. Her üçü de kötü ve çirkin olmakla birlikte en kötüsü Allah'a karşı olandır. Kibrin zıddı ise tevazu ve alçakgönüllülüktür. Alçak gönüllü olmak bir fazilettir, olgunluğun, güzel ahlakın alametidir, insanı yüceltir, kemale erdirir. Cenab-ı Hakkın ve halkın sevgisini celbeder.
İnsanoğlunun kalbinde yeşerttiği diğer bir çirkin duygu da hasettir. Haset başkalarının sahip olduğu bir nimeti, mevki ve makamı, üstün sayılan bir vasfı çekemeyerek, onun din kardeşinden alınmasını ve yok olmasını istemektedir. Yani başkasında olan bir nimet veya imkânı kıskanmaktır. Yüce Allah bu kötü duyguya Kuran-ı Kerim’de şöyle işaret buyurmaktadır. “De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” (Felak/1-5) ayeti, kıskanç bir insanın toplum ve çevresi için önemli bir tehlike olduğunu göstermektedir. Peygamber Efendimiz (sav) de "Haset etmekten sakının. Zira ateşin odunu (veya otları) yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 44) buyurarak kıskançlığın insanın kazanımlarını yok edeceğini haber vermektedir. Böylece kıskançlığın sadece kişinin çevresine değil kıskanç olan insanın kendi dünya ve ahretine de ciddi zararlar vereceğini göstermektedir.
Öfke de her bir bireyin kontrolü altında olması gereken bir duygudur. Her ne kadar dilimizde öfke hakkında “öfke baldan tatlıdır” gibi bu davranışı normalleştirici deyişler yer alsa da kontrol edilemeyen öfkeler nice nice acı, üzüntü, hasret ve pişmanlıkların kaynağı olmuşlardır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim de cennetin muttakiler için hazırlandığını, muttakilerin kim olduklarını da "Onlar bollukta ve darlıkta sarfederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever" (Al-i İmran, 3/134) ayetinde tanımlamaktadır. Buna göre cennet’e gitmenin bir koşulu da öfkeyi yenmek diğer bir ifadeyle kontrol altında tutabilmektir. "Resulullah (sav): "Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ geçmezse yatsın." (Ebû Dâvud/Edeb 4) buyurmuştur. Diğer bir rivayette ise "Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın." (Ebû Dâvud, Edeb, 4) buyurarak öfkenin kaynağının insanoğlunun düşmanı olan şeytan olduğunu ve öfkeyi yenmek için çeşitli yöntemleri öğretmiştir. Buna göre Peygamberimiz öfkelenen insanın ayaktaysa oturmasını, geçmiyorsa yatmasını veya abdest almasını tavsiye ederek öfke kontrolünde kilit rolü oynayan ilk birkaç dakikadaki tehlikeyi bertaraf etmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
FETVA
GÖZ DAMLASI ORUCU BOZAR MI?
Konunun uzmanlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç, miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesâmat (gözenekler) yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Kaldı ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da taşımamaktadır. Dolayısıyla göz damlası orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Kasani, Bedai’, II, 98).
(NOT: Bu sayfa Çorlu Müftülüğü tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından yararlanarak hazırlanmıştır.)
Yorum Yazın