KIRKLARELİ (AA) Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923'te imzalanan sözleşme uyarınca gerçekleştirilen nüfus mübadelesinin anıları tazeliğini koruyor.
Yaklaşık bir asır önce yaşanan göçle ana vatana dönen mübadillerin pek çoğu bugün hayatta olmasa da geride bıraktıkları anılar ve fotoğraflar çocuklara, torunlara aktarılıyor.
Yunanistan'da güven içinde yaşama imkanı kalmayınca mübadele kapsamında Türkiye'ye dönenler arasında yer alan Ali Özgüler'in dedesi ve babası da Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesine yerleştirildi.
Mübadeleden 3 yıl sonra Çiftlikköy köyünde dünyaya gelen 96 yaşındaki Ali Özgüler, babası gibi çiftçilik yaparak yaşamını idame ettirdi.
İki çocuğu ve 5 torunu olan, eşi 13 yıl önce vefat eden Özgüler, bugünlerde zamanının büyük bir bölümünü radyonun başında türkü dinleyerek ya da köy kahvesinde çayını yudumlayarak geçiriyor.
Özgüler'in hafızasında babasından dinlediği mübadele hatıraları ise ilk günkü tazeliğini koruyor.
"Dedem ve babam öküz arabasıyla göç etmiş"
Özgüler, AA muhabirine, dedesi ile babası Ağuş Özgüler'in Yunanistan'dan Türkiye'ye öküz arabasıyla göç ettiklerini söyledi.
Dedesi ile babasının mübadele yıllarında çok büyük zorluklar yaşadıklarını kendisine aktardığını ifade eden Özgüler, dinlediği anıların aklından bir gün dahi çıkmadığını kaydetti.
Dedesi ve babasının doğduğu köyü görmek istediğini belirten Özgüler, "Dedem ile babam mübadele ile Türkiye'ye gelmişler. Babam burada evlenmiş. Çiftçilik yaparak geçimlerini sağlamışlar. Bu yer, köyde bir Rum'a ait çiftlikmiş. Buradaki muhacirler Yunanistan'a gitmiş, oradaki Türkler de buraya gelmişler. Bizimkiler burayı benimsemişler ve burada kalmışlar." diye konuştu.
Mübadele sonrası Türkiye'nin dedesine toprak ve inek verdiğini anlatan Özgüler, şöyle konuştu:
"Dedem ve babam Bulgaristan üzerinden Edirne'ye, daha sonra köye gelmişler. Babamın doğduğu köye gitmeye çok niyet ettim ama kısmet olmadı. 1940 ile 1941 yıllarını anlatamam, açlık, ekmek yok. Ot toplayanlar vardı. Öyle günler yaşadık ki şimdi hayat var, para var, mal var, her şey var. O zaman bir şey yoktu ki. Çarık vardı ayağımıza, altı yoktu. Keten çuvalları keser ayaklarımıza sarardık, böyle günler geçirdik. Bir ton buğdayı satmak için iki yol giderdik. Hayvanlar da biz de çile çekerdik. Yahudilere, Ermenilere ürünlerimizi satardık. Gazımızı, sabanımızı ihtiyaçlarımızı alırdık. Geçim çok zordu gerçekten."
Yorum Yazın