CHP Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü ve Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Kapanma tedbirleri nedeniyle bugünkü Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı çevrimiçi yaptık. Toplantımız sona erdi. Bugün gündemimizde; devlet yönetimindeki gayri ciddilik ve ağırlaşan devlet krizi, milletimizi ezip geçen ekonomik kriz, eritilen ve bir türlü hesabı verilmeyen 128 milyar dolar, salgın yönetiminde ekonomi, eğitim ve sağlık boyutlarındaki zafiyetler ve bu sorunları aşmak için neler yapılması gerektiği vardı.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE KONGO İLE RUANDA ARASINDAYIZ
Bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü… Türkiye’de gazeteci olmak çok zor zanaat… Patron baskısının yanında, artan ekonomik sıkıntılar, adliye koridorlarında süren davalar, resmi ilan kesme cezaları yetmez gibi bir de ceberut Erdoğan Şahsım Hükümetinin zulmü var. Bu ağır şartlar altında Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü liginde 179 ülke arasında 153. sırada. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin dört sıra altında, Ruanda’nın üç sıra üstündeyiz. Bugün ülkemizde kutlanacak bir basın özgürlüğü maalesef yok. Bu nedenle Dünya Basın Özgürlüğü Gününü, görevini hakkıyla yapan gazeteciler ve ülkemizde, demokrasiden, hukuk devletinden yana olan herkes için bir mücadele günü olarak kabul ediyoruz.
ADALETLE DEĞİL ZULÜMLE YÖNETMEYE ÇALIŞIYOR
“Adalet mülkün temelidir.” Binlerce yıllık devlet töremizin bize öğrettiği temel ilke budur. Ama bugün devletimiz, kendilerine sözde “muhafazakâr”, sözde “yerli ve milli” diyen kadrolar elinde, adaletle değil, zulümle yönetilmeye çalışılıyor. Aslında yönetilmiyor savrulup duruyor. Bıraktık bir “hukuk devleti” olmayı, Erdoğan Şahsım Hükümetinin elinde, ülkemiz “kanun devleti” olma vasfını bile kaybetti. Erdoğan Şahsım Hükümeti, kanunsuz suçlar uyduruyor, kanunsuz emirler yayımlıyor, kanunsuz yasaklar koyuyor. Sarayın kibirlisi artık kendini, millet iradesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Anayasa’nın ve kanunların üstünde görüyor. Temel insan haklarını ve hürriyetlerini tanımıyor.
O GENELGE İÇİN DANIŞTAY’A BAŞVURUYORUZ
Erdoğan Şahsım Hükümeti; artık toplumsal olaylarda, verdiği talimatın sonucu olarak ortaya çıkan şiddetin görüntülenmesini bile engellemeye çalışıyor. Bir genelgeyle Anayasa, Kanunlar, Anayasa Mahkemesi’nin kararları yok sayılıyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün bu genelgesinin iptali için biz bugün Danıştay’a dilekçemizi verdik. Peki, Kanuna ve Anayasaya rağmen, Erdoğan bunu neden istiyor? Boğaziçi’nde kayyum siyasetçi rektörü protesto eden öğrencilere, 1 Mayıs’ı meydanlarda kutlamak isteyen işçilere, hakkını aramak için sokağa çıkan herkese, uygulanan şiddet görüntülenmesin, milletin haykırışları, feryatları duyulmasın diye istiyor. Atama İçişleri Bakanı’nın icadı gayri ciddi gerekçelerle, milletin hakkına hukukuna tecavüzü görüntüleyenler engellenmeye çalışılıyor.
BURASI İŞGAL ALTINDAKİ KUDÜS MÜ?
Bugün de bir başka orantısız güç kullanımı, bir başka zulüm görüntüsü Gaziantep’ten geldi. Bekçiler, polisler camiyi basıyorlar, cami cemaatine biber gazı sıkıyorlar. El insaf! Burası işgal altındaki Kudüs mü? Burası Türkiye… Beğenmediğimiz 1990’larda bile, “Camdan karakollardan”, “Konuşan Türkiye’den” korkulmazdı. 30 yıl sonra Erdoğan Şahsım Hükümeti, hem de 21. yüzyılda, karakollara demir perde, milletin ağzına ise fermuar çekmek istiyor. Bunun içinde pandemi bahane.
VATANDAŞ KRAL DEĞİL KURAL İSTİYOR
İstişare, denge, denetim hak getire… Kararlar çok hızlı alınacakmış, işler çok hızlı yürüyecekmiş diye pazarlanan tek adam vesayet rejimi, artık ülkeyi yönetemiyor. Millete hiçbir şey veremiyor, milletin cebini boşalttı. 2018 Temmuzundan bu yana, tam 73 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlamışlar. Bunlardan 45’i, önceki kararnamelerde değişiklik yapan kararnameler. Yani yaptıkları her 10 düzenlemenin 6’sı, bir önce yaparak bozduklarını düzeltmeye yönelik. Hukukun yap-boz tahtasına döndüğü, istikrarın olmadığı, öngörülebilirliğin kalmadığı, kanunların işlemediği bir memlekette, yatırım olur mu? Aş ve iş büyür mü? Huzur kalır mı? Elbette Hayır. Ama her gün kriz üstüne kriz ve kaos olur. Tıpkı bugün olduğu gibi. Onun için Anadolu irfanına sahip Polatlılı çiftçimiz, “Biz kral değil, kural istiyoruz” diye haykırıyor. Kuralın olduğu memlekette adalet olur. İstikrar olur, şeffaflık olur, hesap verme olur. Tüyü bitmedik yetimin hakkı korunur. Şuanda bu topraklarda bunların hiçbiri yok.
ÜRETİCİ ENFLASYONU, TÜKETİCİ ENFLASYONUNU İKİYE KATLADI
Bugün Nisan ayı enflasyon rakamları açıklandı. Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubuna göre, Nisan’da tüketici fiyatları yüzde 2,6 artmış. TÜİK’e göre ise; Nisan’da tüketici fiyatları yüzde 1,7, üretici fiyatları da yüzde 4,3 artmış. 12 aylık tüketici ve üretici enflasyonu sırasıyla TÜİK’e göre yüzde 17,8 ve yüzde 35,2 olmuş. 12 aylık üretici enflasyonu tüketici enflasyonunun iki katına çıkmış. Bu, 2018 Ağustosundaki kur şokundan sonra, üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki en yüksek fark. Bu durum önümüzdeki döneme ilişkin enflasyon beklentilerini de olumsuz hale getiriyor. Çekirdek enflasyon göstergeleri de çok parlak değil. Mutfaktaki yangın ise öyle böyle değil. Son bir yılda, çilek yüzde 67, ayçiçek yağı yüzde 54, mısırözü yağı yüzde 51, tavuk eti yüzde 45, domates yüzde 44, sivri biber yüzde 38 zamlanmış. Bunlar tabi TÜİK’in rakamı. Markette, pazarda etiketlerdeki artış bunun çok daha üzerinde.
KAYBEDİLEN KUŞAĞIN TELAFİSİ OLMAZ
Salgının sadece ekonomik boyutu değil, eğitim boyutu da son derece kötü yönetiliyor. Koskoca bir kuşağı kaybediyoruz. En az 4 milyon yavrumuz salgın döneminde EBA’ya ulaşamadı. İnternet alt yapımızın zayıflığı uzaktan eğitimi çok zorlaştırdı. Eğitim-Bir-Sen’in yaptığı bir araştırmaya göre, her 100 öğretmenden 46’sı, evinde kaliteli internet hizmeti olmaması nedeniyle, uzaktan eğitime erişmekte zorlanıyor. Bakın her şeyin telafisi olur, ama kaybedilen bir kuşağın telafisi olmaz. Eğitimde kaybedilen kuşak, yoksulluğun nesilden nesile aktarılması demektir. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek katılaşması demektir. Düşen verimlilik ve orta gelir tuzağına sıkışıp kalmak demektir. Ve en acısı kaybolan umutlar ve hayatlar demektir.
KALPLERİ MİLLETE MÜHÜRLÜ
Salgının sağlık tarafında da işler iyi gitmiyor. İlk iki zirveyi sağlık çalışanlarımızın olağanüstü fedakârlıklarıyla aştık. Geçtiğimiz Mart başında salgın büyük ölçüde kontrol altına alınmıştı. Vaka sayıları günlük 10 binlerin altındaydı. Ekonomide açılma süreci başlamıştı. Ancak Erdoğan’ın sorumsuzca lebalep doldurduğu parti kongrelerinin ardından, Türkiye’miz, salgında üçüncü zirveyi yaşamaya başladı. Lebalep kongrelerin tamamladığı, 24 Mart’tan bu yana, o da resmi rakamlara göre, 10 bin 382 insanımız yaşamını yitirdi. Pek çok yurttaşımızda sevdiklerini kaybetti. Büyük acılar yaşandı. Ama Erdoğan Şahsım Hükümetinin gözleri var görmez, kulakları var, duymaz. Kalpleri millete karşı mühürlü. Onlar için varsa yoksa yandaşları. Varsa yoksa burunlarına pudra şekeri çeken beslemeleri… Kendi hataları nedeniyle pik yapan salgını kontrol etmek için, 17 günlük kapanma ilan etiler. Millete pek çok yasak getirdiler. İnsanları canlarıyla cüzdanları arasına sıkıştırdılar. Ama görüyoruz ki millete yasak olan, Erdoğan’a yasal. 12 Nisan’da yayınlanan bir genelgeyle millete ağız tadıyla bir iftar yasak ama Erdoğan’a toplu iftar serbest… Şimdi şu arkada fabrikalara koruma ordusuyla toplu iftara gidiliyor. Yani şu arkadaki aşılanmış koruma ordusu süper bulaştırıcı. Aşılamadıkları ama işler durmasın diye, fabrikalarda çalıştırdıkları emekçilerimizin sağlığı için bu tehdit oluşturuyor.
KURALI KOYAN, KURALA UYMAZSA FEDAKARLIKLAR BOŞA GİDER
Yine milletimiz cenazesini ancak 10 yakınıyla defnedebiliyor. 10’dan fazla yakının cenaze törenine katılması yasak. Ama Erdoğan, lebalep protokol cenazelerine katılmaya devam ediyor. Şu hale bakar mısınız? Anadolu Ajansı da cenaze görüntülerini servis etmiyor. RTÜK’de lebalep görüntüler için aba altından sopa gösterip, sansür uygulamaya çalışıyor. Yönetenler kendi koydukları kurallara uymazlarsa, bir de bunu milletten saklamaya kalkarlarsa, kuralı koyan, kurala uymadığında, milletin yaptığı tüm fedakârlıklar boşa gider. Bunu daha yeni gördük. Ama anlaşılan yönetenler hala akıllanmamışlar.
İŞİMİZ YİNE ALLAH’A KALDI
Aşı tedariki tam bir skandala dönüştü. Sağlık Bakanı çıktı, önümüzdeki iki ayda aşı tedariki sıkıntılı dedi. Milletin aşı randevuları sabah iptal edildi. Milletten gelen tepkiler yükselince çark edildi. Randevular yenilendi. Ardından Erdoğan çıktı. “Ben aşı tedarikinde, herhangi bir sıkıntı yaşayacağımızı kabul etmiyorum” diyerek, Sağlık Bakanına ayarı verdi. Bu ayarı verirken de, inşallah Sputnik, inşallah Biontech, inşallah Sinovac, inşallah yerli aşı gelecek deyince, anladık ki, işimiz yine Allah’a kalmış. Elde aşı yok diyen Sağlık Bakanı da Erdoğan’dan fırçayı yiyince, milyonlarca doz aşıdan, aşı bolluğundan bahsetmeye başladı. Beyler biraz ciddi olun. Söz konusu milletin canı, milletin cüzdanı.
SORUNUN PARÇASI OLAN, ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLAMAZ
Çürük tahta, çivi tutmaz. Bu ucube sistem, iflah olmaz. Sorunların parçası olanlar, sorunların çözümü olamaz. Milletimiz de bunu görüyor. Artık seçim istiyor. Sandık önüme gelsin diyor. Şunu bilelim, ülkemizin hiçbir sorunu çözümsüz değildir. Hele hele milletimiz kesinlikle çaresiz değildir! Ülkemizin potansiyeli çok yüksektir. Yeter ki iyi yönetilsin. Biz insanımızın, ülkemizin gücünü iyi bilen, devletimizi tanıyan kadrolarımızla, çiftçimize, işçimize, işsizlerimize, iş insanlarımıza, emeklilerimize, emeklilikte yaşa takılanlara söz veriyoruz: Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin sizden aldığı her şeyi, iktidara geldiğimizde sizlere misliyle geri vereceğiz.
Yorum Yazın