© Manşet 59

“EV-ARABA HAYALDİ, ARTIK BİR TELEFON ALMAK DA HAYAL”

CHP Sözcüsü Öztrak, torba yasadaki pek çok düzenlemenin anayasaya aykırı olduğunu belirterek, “Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce iptal edilen Cumhurbaşkanına, Bakanlık bütçelerine ödenek ekleme yetkisi verilmesi, bu torbanın içine tekrar sokulmuş. Yine bu torbada, net borç kullanım tutarının artırılmasıyla ilgili bir madde var. Bu ikisi de milletin Meclisi’nin bütçe yapma hakkına tam bir tasalluttur” değerlendirmesinde bulundu.

DEPREMZEDELERE VERİLECEK EVLER BEDAVA OLMALI

6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden dün itibariyle tam 5 ay geçti. Depremde kaybettiğimiz yurttaşlarımıza bir kere daha Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabırlar diliyoruz. Deprem bölgesinde hala kendisinden haber alınmayan insanlar var. Başta barınma sorunu olmak üzere hala sıkıntılar sürüyor. Yıkılan, ağır hasar gören binaların yapım aşamasında izin ve kontrol süreçlerinde devlet yetkililerinin sorumluluğunu her seferinde dile getiriyoruz. Bu sorumluluğun bihakkın yerine getirmemesi ve çıkarılan imar afları hükümetin burada ciddi bir ihmali olduğunu ortaya koyuyor. Anayasa’nın 125. Maddesinin son fıkrası açıktır: “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” Yitirilen canlar geri getirilemez. Ama yapılacak evler, vatandaşa zarar tazminatı olarak bedelsiz verilebilir. Verilmelidir de.

 

BAŞKA YOLU YOK

Biz bunu söylüyoruz. Saray’ın Bakanı bugün çıkıyor, “500 bin lira hibe verelim, vatandaş evi kendisi yapsın” diyor. TOKİ’nin hesabıyla bile bir evin maliyeti 2 milyon liraya yaklaşıyor. Bunlar bunun dörtte birini verip vatandaşı başlarından atacaklar. Vatandaşı kaderine terk edecekler. Söylüyorum, yetki sorumluluk getirir. Sorumluluğunuzun gereğini yerine getireceksiniz. Bu konutları yapacaksınız, zamanında yapacaksınız, depremzedelere bedava vereceksiniz. Bunun başka yolu yok.

 

YAPILAN BAĞIŞLAR NEREYE HARCANDI AÇIKLAYIN

Depremin hemen ardından, bir bağış kampanyası başlatıldı. Bağışçılarda ağırlıkla kamu kuruluşlarıydı. Kampanyada 115 milyar liralık bağış taahhüt edildi. Bunun 84 milyar liralık kısmı hesaba yatırılmış. Ama taahhüt ettikleri bağışları yatırmayanlar var. Bunların kimler olduğunun kamuoyuna açıklanmasını bekliyoruz. Biz, sık sık “Bağışların nerede, nasıl kullanıldığını araştıralım” diyoruz. Bunun için önergelerde veriyoruz. Ama Meclis’te reddediyorlar. Oysa bu ülke, önceki hükümetler döneminde de depremler yaşadı. Ama o hükümetler, tüyü bitmedik depremzedenin, yetimin hakkı olan bu paraların üzerine titredi, kuruşuna kadar nereye harcandığını takip etti, raporladı ve kamuoyuna açıkladı. Acilen benzer bir takip sisteminin kurulmasını, kamuoyuna bilgi verilmesini, sonuçların TBMM’de denetlenmesini bekliyoruz.

 

DEPREM ŞUBAT’TA VERGİSİ SEÇİMDEN SONRA

Depremin üzerinden geçen bunca zamana rağmen, hükümet vergi artışı ve zamlar için seçimin bitmesini bekledi. Şimdi deprem gerekçesiyle, vatandaşlarımızın sırtına yeni vergiler yüklemeye hazırlanıyorlar. Bunları bir torba yasanın içine koymuşlar, gerekçesine de deprem demişler TBMM’ye getirdiler. Burada her şeyden önce çok büyük bir samimiyetsizlik var. Deprem 6 Şubat’ta oldu. Bunlar yasayı Temmuz ayında getiriyorlar. Yetmez bir de aynı torbaya, memur maaşı düzenlemelerini de koyuyorlar ki çabuk geçsin. Seçim nedeniyle harcama musluklarını sonuna kadar açtılar. Daha önce, “Seçim kaybedeceğimi bilsem dahi yapmam” dedikleri ne varsa bir bir yaptılar. Hazine’nin ve Merkez Bankası’nın kasalarını tamtakır ettiler. Şimdi depremin, depremzedenin arkasına sığınıp, milletin gırtlağına çökmeye kalkıyorlar. Buna kimse inanmaz, bunun samimiyetine kimseyi inandıramazlar.

 

HESABI VERİLMEYEN DEPREM VERGİSİNİN FATURASI

1999 Depreminden sonra depremin yaralarını sarmak için, geçici bir Özel İletişim Vergisi çıkarılmıştı. Bunlar daha sonra bu vergiyi kalıcı hale getirdiler. Erdoğan hükümetleri döneminde, toplanan deprem vergisi 36 milyar 743 milyon dolara ulaştı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu paranın nereye harcandığını hep sorduk. Bir zamanlar Maliye Bakanlığı yapan şimdiki Hazine ve Maliye Bakanı bu soruya “Duble yollara, demir yollarına” harcandı diye yanıtladı. Erdoğan bir adım daha ileri gitti, “Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok” dedi. Hükümetin “hesabını vermediği” bu vergileri, şehirleri depreme hazırlamak için kullanmamasının milletimize bedeli çok ağır oldu. Bunu son depremde maalesef çok ağır bir şekilde ödedik.

 

BİR DEFALIK BU VERGİ DE KALICI HALE GELİR

Getirdikleri torba yasalaşırsa, bu yıl aldıkları Motorlu Taşıtla Vergisi’ni bir daha alacaklar. Buna da “bir defalık” bunu yapacağız diyorlar. Ben vatandaşlarımıza söylüyorum, hazır olsunlar. Bu hovarda hükümet, bunu da kalıcı hale getirir. Bir de Cumhurbaşkanına, ÖTV’yi olağanüstü artırma yetkisi getiriyorlar. Bütün bu yapılanların hepsi Anayasa ve ilgili yasalara aykırı.

 

EV-ARABA HAYALDİ, ARTIK BİR TELEFON ALMAK DA HAYAL

Yine dün akşam itibariyle, Cumhurbaşkanı kararıyla, harçlara ve KDV oranlarına yılın ikinci yarısında insafsız zamlar, artışlar geldi. KDV oranları arttırıldı, ÖTV’nin 6 ayda bir arttırılması otomatiğe bağlandı. Bu artışlar, iğneden ipliğe her şeyin fiyatını artırır. Biz artık bu ülkede “Bir ev, bir araba almak hayal oldu” diyorduk. Ama bu vergi ve harçlardan sonra artık bir akıllı telefon almak da hayal oldu. Bu yapılan, gidişin gidiş olmadığını, Sarayın hatalarının faturasının yine düşük ve sabit gelirlilere çıkacağını, gelir adaletsizliği ve yoksulluğun daha da artacağını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. İnsaf, bu nedir! Bu nasıl zam yapmaktır? Bu nasıl vergileri arttırmaktır? Bu nasıl bir zulümdür?

 

KAŞIKLA VERDİ, KEPÇEYLE ALIYOR

Öyle görünüyor ki, Erdoğan hükümetinde artık insaf diye bir şey kalmamış. Yine bu zamlar gösteriyor ki Saray’ın dışarıdan gereken parayı bulma ümitleri söndükçe gözlerini vatandaşın cüzdanına dikiyorlar. Saray seçim öncesinde ve hemen seçimden sonra kaşıkla dağıttığını, seçimden sonra vatandaştan vergiyle, zamla, adeta kepçeyle geri alıyor. Ben buradan söyleyeyim. Bu kadar zam yapmasına izin verilseydi, Nebati Bakan da bu ekonomiyi gayet rahat yönetirdi.

 

BU DÜZENLEMELER MECLİS’İN BÜTÇE HAKKINA TASALLUTTUR

Saray’da yazılan bu torba yasa, hem son derece özensiz yazılmış, hem de Anayasa’ya aykırı son derece tehlikeli maddeler içeriyor. Rasyonel politikalara dönüş dedikleri buysa, vay milletimizin haline. Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce bütçe hakkının Meclis’te olduğu gerekçesiyle bizim talebimiz üzerine, bizim itirazımız üzerine iptal edilen Cumhurbaşkanına, Bakanlık bütçelerine ödenek ekleme yetkisi verilmesi bir bakıyoruz bu torbanın içine tekrar sokulmuş. Yine bu torbada, net borç kullanım tutarının artırılmasıyla ilgili bir madde var. Bu ikisi de milletin Meclisi’nin bütçe yapma hakkına tam bir tasalluttur. Hükümetin yasalarda ve bütçede öngörülen borçlanma yetkisini, 2 trilyon liranın üzerine çıkarıyor. Bunu milletvekillerine soruluyor, milletvekilleri ne olduğunu izah edemiyor. Her hal ve karda, biz buradan söylüyoruz: Bu madde de kabul edilemez. Anayasa’ya aykırıdır.

 

OLMAYAN PROGRAMIN BİLEŞENLERİ

Anayasaya aykırı uygulamalar torbaların içine konup getirilirken, zamlarda yağmur gibi yağarken, Bakan Şimşek de sosyal medya mesajları atıyor. Dün yine sosyal medyadan “Programımızın 3 temel bileşeni var” diye başlayan bir mesaj atmış. Pardon Sayın Bakan, biz bir şey mi kaçırdık? Siz zam, zulüm dışında milleti feraha çıkaracak bir program açıkladınız da biz mi duymadık? Böyle plansız programsız gidilirse, ekonomide uyum maliyetinin her gün artacağının bakan da farkında. Ama sarayın baskısı karşısında yapacak bir şeyi yok. Bakan Şimşek’in halen “mutasavver” olduğu anlaşılan bu programının ilk maddesi olan mali disipline ek bütçe olmadan borçlanma limitlerini artırmak ne kadar dahil? Nereye harcayacağını belirtmeden borçlanmak, mali disiplin dediğiniz şeyin neresine sığıyor? Peki Hazine’nin ödeyeceği Kur Korumalı Mevduatı teşvik yükünü, Merkez Bankası’na devrederek ve bunu para basarak finanse etmek hangi mali disipline sığıyor? Bütçe açığını Maastricht kriterleriyle uyumlu bir seviyeye bu şekilde mi çekeceksiniz? Peki enflasyonun orta vadede tek haneye düşürülmesi için “Kademeli parasal sıkılaştırma” ile Kur Korumalı Mevduatın yükünü Merkez Bankası matbaasına ödetmek söylediklerinizle ne kadar bağdaşıyor? Para basarak enflasyonu nasıl düşüreceksiniz? Bir de “Enflasyon hedefine uyumlu gelir politikaları” diyorsunuz. Pardon ama sizin adı olan ama kendisi ortada olmayan, hala daha tasavvur aşamasındaki programınızın enflasyon hedefi ne? Hangi enflasyondan bahsediyoruz? Kimsenin artık güvenmediği TÜİK’in enflasyonu mu? Yoksa gerçek enflasyon mu?

 

FİYAT OLMADAN ENFLASYON HESABI

TÜİK enflasyonu demişken, bildiğiniz gibi TÜİK enflasyon bülteninde madde sepetini açıklamayı bırakmıştı. DİSK “TÜİK sepeti açıklasın” diye bilgi edinme hakkını kullanmıştı. Açıklarsın, açıklamazsın derken sonunda iş yargıya taşındı. Konfederasyonun açıklamasına göre TÜİK,  en son verdiği yanıtla, yüzsüzlük çıtasını Everest’in tepesine çıkardı. Madde fiyatlarını soran sendikaya “Fiyat verileri hali hazırda mevcut değil. Hazırlanması ayrı ve zaman alıcı bir çalışma gerektiriyor. O yüzden madde düzeyinde fiyatları veremiyoruz” diye yanıt veriyor. Yani madem elinizde madde düzeyinde fiyat yok, maddelerin fiyatı yok siz enflasyonu neye göre açıklıyorsunuz? Bir önce bunları bir izah edin.

 

VERGİ DİLİMLERİ YERİNDE SAYIYOR

Torbada memur maaşlarına yılın ilk altı ayında verilecek telafi zammını TÜİK’in bu şekilde hesapladığı enflasyona göre vermek istiyorlar. Bir de telafi zammının üstüne de 8 bin 77 lira seyyanen zam getiriyorlar. Böylece en düşük memur maaşını 22 bin liraya çıkarıyorlar. Bu bir düzeltme ama eksik ve hakkaniyete uygun değil. Çünkü bu 8 bin 77 lira emekliliğe yansımıyor. Memurların emekliliklerine yansımayacak. Bunun mali ve sosyal hakların tespitinde esas alınmayacağını torba yasaya açık açık yazmışlar. Şimdi bu düzenlemede yine kamuda çalışan kalifiye elemanların, örneğin mühendislerin ya da sağlık çalışanlarının sıkıntılarını giderecek ayarlamalarda yok. Memurlar arasındaki maaş farkının kapatılması gerekçesiyle, toptancı bir yaklaşımla büyük bir adaletsizlikte yaratılmış. Bürokraside liyakat hiçe sayılıyor. Maaşlar, ücretler artıyor ama vergi dilimleri de yerinde sayıyor. Dolayısıyla hükümet kaşıkla verdiğini kepçeyle almak için çaba gösteriyor.

 

GERÇEKÇİ BİR ENFLASYON HEDEFİ GEREKİYOR

Son olarak, en başta söylediğimizi yine tekrarlıyoruz: İlk altı aylık enflasyonun telafisi yetmez, “Madem enflasyon hedefiyle uyumlu gelirler politikası” dediniz, o zaman gerçekçi bir enflasyon hedefini ortaya koymalısınız. Buna uygun bir artışı da ikinci altı ay için yapmalısınız.

 

EMEKLİNİN ADI BİLE YOK

Bu torbada Sarayın, bir tek emeklileri düşünmediği görülüyor. Önce seçim döneminde en düşük emekli aylığını 7 bin 500 liraya çıkarırken, aylığı 7 bin 501 lira ve üzerinde olanların aldıkları para yerinde saydı. Şimdi bu emeklilere sizin seçimden önce verdiğiniz sözler var. Seçim sonrasında, emekli maaşlarını kademeli olarak artıracağız dediniz. Ama torba yasada buna ilişkin bir düzenleme yok. Aslında bu torbada emeklinin adı bile yok. Ne diyorsunuz emekliye, “TÜİK’in gösterdiği makyajlı enflasyon kadar farkı al, sesini kes otur”.

 

KOMİSYONDA HEP BERABER EKLEYELİM

Bu pervasızlığa tepkiler çığ gibi büyüyünce, AK Partinin bir genel başkan yardımcısı çıktı, “Teklifte emeklilerin olmaması olmayacak demek değil” diye açıklama yaptı. Tabi ki teklifte emeklilerin olmaması, “Emeklilerin olmayacağı” anlamına gelmez. Burada biz varız. Ama bu teklifte “emeklilerin olmadığı” anlamına buz gibi gelir. Erdoğan da dün emekliye zam için belirsiz bir tarihe randevu verdi. “İyileştirme için talimat verdim, önümüzdeki haftalarda açıklayacağız” diye top çevirdi. Yuvarlak lafları bırakın, neden bu teklifte emekliler yok açıklayın. Yasa mecliste, komisyonda görüşülmeye başlanacak. 7 bin 500 liradan fazla maaş aldığı için seçimden önce yapılan maaş artışlarından yararlanmayan emeklilerimize, yaptığınız haksızlığı telafi edin. Torba yasa Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, emeklilerimize hak ettikleri zammı, hep beraber ekleyelim.

 

YAPISAL REFORMUN ADI VAR, KENDİ YOK

Mehmet Şimşek’in sosyal medya mesajlarında bol bol yapısal reform sözleri de var. Ama Erdoğan’ın yerel seçimlere giderken, kısa vadede belli kesimlere maliyeti olacak, bu yapısal uyum programını uygulamaya, açıklamaya hiç niyeti yok.

 

BOP EŞ BAŞKANI, DÜYUN-U UMUMİYE KOMİSERİ OLACAK

Vitrine koyduğu iki isimle güvenilirliği sağlayabileceğini, mahalli idare seçimlerine kadar en azından Körfez’deki eski düşman, yeni dostlarından bir miktar para bularak, idare edeceğini sanıyordu. Ama kimse parayı, gül yüzünüze, gül hatırınıza vermiyor. Ya ekonominizi güçlendirecek, somut adımları atarak güveni sağlayacaksınız. Ya da komaya soktuğunuz ekonomiyi, aspirinle pansumanla idare etmeye kalkacaksanız, borç almak için emir almayı kabulleneceksiniz. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu söyleyen Erdoğan da, bu gidişle, Körfez ve Ortadoğu’da başka ülkelerin, yeni bölgesel güç olma heveslerinin, değirmenine su taşıyan kişi olacaktır. Kendi ülkesinde, bu heveskarların Düyun-u Umumiye komiserliğini yapacaktır. Bu milletin kalan nesi var nesi yoksa satacaktır.

 

BEYLER BU VATANA NASIL KIYDINIZ

İşte en son, İzmir’deki Alsancak Limanı’nın işletme haklarını satmak için, Körfez ülkeleriyle müzakerelere başlamışlar. Bu gidiş Nazım’ın, “İnsan olan vatanını satar mı? Suyun içip ekmeğini yediniz. Dünyada vatandan aziz şey var mı? Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” dizelerini hatırlatıyor.

 

İHRACATÇI DA IZRAR HALİNDE

Diğer taraftan, bu politikasızlığın ve piyasalara vurulan prangaların sonucunda, ihracatçı firmalar da ızrar halinde… Koca şirketler, şimdilerde yüzde 40-50 faizle 3 aylık kredi peşine düşmüşler. Bankalar krediyi bir seferde vermiyor, parçalara bölüyorlar, bir kısmını mevduat olarak tutacaksın diyorlar. Gıdım gıdım kullandırıyorlar. Uygun şartlarla kredi bulmak istiyorsanız da bu yüzde 40’lık döviz vermenin çok daha fazlasını vermek zorundasınız. bankalara satmak zorundasınız. Sizden dövizi ucuza alan Merkez Bankası, hammaddeyi ithal etmek için döviz talep ettiğinizde bunu satış kurundan pahalıya satıyor. Yani Merkez Bankasının alış ve satış kurları arasındaki fark bu döviz teslim zorunluluğu oldukça şirketler için zarar meydana getiriyor, ihracatçı limon gibi sıkılıyor. Bu nedenle, ihracat dövizlerinin satılması zorunluğunu ve bankaların ihracatçının dövizini satmasına bağlanan elverişli kredi, uygulamalarını hızla kaldırmak gerekiyor. Aksi halde zombi şirket şampiyonu yaptıkları Türkiye’de, işler sürdürülemez bir noktaya gidecektir.

 

İPLER GERİLDİ, SEÇİME KADAR DAHA DA GERİLECEK

Yerel seçimlere kadar kalan 8 aylık dönemin siyaseten çok sert geçeceği, Saray eliyle gerilen siyasetin iplerinin, çok daha sıkılacağı anlaşılıyor. TİP’in seçilmiş milletvekili Can Atalay, hala tutuklu, Mecliste ona oy verenlerin hakkını savunamıyor. Milletin iradesine pranga vuruyor. AK Parti’nin Diyarbakır milletvekilinin sözlerini de anımsatarak, hükümetin neyi, neden yaptığını hatırlatan, Saray’ın yeni bir çözüm süreci başlatma ve terörist başını salıverme niyetinden bahseden, bu çerçevede ironi yapan Gazeteci Merdan Yanardağ, terörü övme iddiasıyla tutuklanıyor. Sonrada televizyon TELE-1, Merdan Yanardağ’a isnat edilen suçla hiç uzaktan yakından alakası olmayan bir madde üzerinden, 7 gün yayın durdurma cezası alıyor ve üstüne de ağır bir para cezası da veriliyor. Bunlara baktığınızda artık niyetin susturmak falan değil, topluma doğru bilgi veren kanalların kapısına kilit vurmak olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

 

İSTİBDAT BULUTU KOYULAŞIYOR

Milletimizi vergilerle, faizlerle, enflasyonla ezerken, ülkemizi başka ülkelere peşkeş çekerken, yandaşı ranta boğarken, hükümet bunlar konuşulmasın söylenmesin istiyor. Ve ülkemizin üstündeki istibdat bulutu giderek koyulaşıyor. Ama, son seçimlerde, her iki kişiden birinin, istibdada karşı birleştiğini unutuyorlar. Ayrılıklarını ve farklılıklarını bir tarafa bırakmış, aynı bundan bir asır önce olduğu gibi vatan ve hürriyet aşkıyla bir araya gelmiş 25,5 milyon vatandaşımızı görmezden gelmeye uğraşıyorlar. Saray, seçimlerin Mayıs ayında bitmediğinin, yerel seçimlere kadar devam ettiğinin farkında. Bu seçimde Mayıs’ta yapılan seçimde elde ettiği, her şeyi yitirebileceğinin de farkında. En çok da karşısında birleşen milyonlardan korkuyor. Bu gücü dağıtmak için elinden geleni yapıyor.

 

BİRLEŞEN GÜCÜ KORUMAK ZORUNDAYIZ

Biz bu gücü korumak, zulme karşı çıkmak, önümüzdeki seçimde 25,5 milyon oyu 35 milyon yapmak için. Halil İbrahim sofralarında bir araya gelmeye devam edeceğiz. Önceki seçimi kazanamamış olmak hepimizi üzdü, hayal kırıklığına uğrattı. Ama artık bu yılgınlığı üzerimizden atma, birleşme, 25,5 milyonun hakkına sahip çıkmak, Erdoğan Hükümetinin zamma, zulme hukuksuzluğa dayanan siyasetine son vermek için bir arada olma zamanıdır. Birleşmiş gücümüzü tahkim edeceğiz, bizim yönettiğimiz büyükşehirlerin dışında kalan, Büyükşehirleri de bu hükümetin elinden alacağız. Bu zalimlerin saltanatını, bu ucube rejimi bitirmenin önünü açacağız. Hepimizin önceliği bu olmalıdır.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.

 

Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu, “CHP Genel Başkanı bebek katillerini öven gazeteci kılıklı terör sevicilere sahip çıkmayı sürdürüyor. Gezi olaylarının organizatörlüğünün avukatlığını yapmaya devam ediyor” diyerek hedef aldı. CHP içindeki değişim gündemiyle ilgili de, dün baba oğul videosu çekenler bugün gırtlak gırtlağa geldi. Bolu’dan Ankara’ya yürüyenler ve ona hakaret edenler, dün Genel Başkanımız Ankara’dan İstanbul’a yürüyordu o zaman yollar yürümekle aşınıyor muydu? Şimdi ne oldu” diye bir açıklama yaptı. Sizin bu açıklamaya ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Şimdi Erdoğan eğer terör sevicilikten, bebek katillerini övmekten bahsediyorsa önce saraydaki aynasına bir bakacak. Kimin bebek katilinin mektubunu seçim kazanmak için okuttuğunu bir hatırlayıverecek. Gazeteci Merdan Yanardağ, onların hain terörle işbirliği planlarını açıklamıştır. Sıkıntıları bundan.

İkinci kısma gelince. Aslında bu Erdoğan’ın sözleri geldiğimiz noktayı açıkça ortaya koyuyor. Saray Bolu Belediye Başkanını savunuyor. Aslında bunu yaparak iplerin kimin elinde olduğunu da açıklıyor. Zammın, zulmün, adaletsizliğin, baskının üstünü örtmek için muhalefeti nasıl karıştırmaya uğraştığını ortaya koyuyor. Hep söylüyoruz, hedef bellidir. Artık birlik ve beraberlik zamanıdır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER